Geçtiğimiz cuma günü Bartın’da gerçekleşen maden felaketinde hayatını kaybeden 41 vatandaşımızın acısı ülkemizi yasa boğdu. Maalesef, Türkiye’nin birçok bölgesinde bulunan maden ocaklarında yaşanan facialar, 1941 yılından bu yana 3.000’den fazla işçimizin ölümüne, 100.000’i aşkın işçimizin de yaralanmasına sebep oldu.
Madencilik mesleğinin doğası gereği bir risk taşıdığı muhakkaktır. Ancak bu elim hadiselerin ortak noktaları irdelendiğinde, yaşananların “bir kazadan ibaret” olmaktan çok iş güvenliği mevzuatına aykırılıklar ile devletin denetim mekanizmasındaki yetersizliklerden kaynaklandığı görülmektedir.
Soma’da 301 madencimizi kaybettiğimiz felaketin acısı hâlâ tazedir. Ne yazık ki, Soma dosyası kapsamında, yerel mahkemece verilen ağır ceza hükümlerini onayan Yargıtay hâkimleri alelacele değiştirilmiş, yeni gelen hâkimler tarafından daha hafif cezalardan hüküm kurulmuştur. Bu ve benzeri uygulamalar; daha fazla kâr hırsıyla insanların ölümünü göze alarak maden işletenlerin cesaretini de artırmaktadır. Bk. https://t24.com.tr/haber/soma-davasinda-heyet-uyeleri-degisti-yargitay-301-kez-kastla-oldurme-hukmunu-bozmak-istedi,929355
İnsan canı ve hayatını kaybedenlerin yakınlarının derin ızdırabı hiçbir değerle telafi edilemez. Fakat hukuki sürecin hiçbir müdahaleye maruz bırakılmadan işletilerek, caydırıcı nitelikte cezalara ve tazminatlara hükmedilmesi, muhtemel faciaların önüne geçebilmek ve kamuoyu vicdanını rahatlatabilmek adına kritik önemdedir.
CEZA HUKUKU BAKIMINDAN
Maden felaketlerine suç niteliğini veren, faillerin mevzuat hükümleri uyarınca yerine getirmekle yükümlü olduğu iş güvenliğine ilişkin sorumluluklarına aykırı davranmalarıdır. Bu suçun failleri; Türkiye Taşkömürü Kurumunun Amasra’daki maden için görevlendirmiş olduğu saha görevlisi, denetmen, müdür, müfettiş ve bilcümle ilgililerden, gerekli önlemleri almayanlar ve denetimleri yapmayanlar olacaktır.
Bu gibi maden facialarında, mahkemeler faillerin kusur derecesi bakımından “bilinçli taksirle öldürme” veya “olası kastla öldürme” arasında değerlendirme yapmaktadır. Bu zamana kadar verilmiş olan hükümler değerlendirildiğinde genellikle “bilinçli taksirle öldürme”nin kabul edildiği, dolayısıyla nispeten daha az cezalara hükmedildiği gözlemlenmiştir. Bunlar arasındaki farka kısaca değinecek olursak:
Şayet somut olayda madenin işletmesinden sorumlu olan failler, yaralanmanın / ölümün gerçekleşmesini öngörmesine rağmen bu sonucu hiçbir şekilde istemiyor, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak adeta “Yok canım, zaten bir şey olmaz.” diyerek risk alıyorlar ise BİLİNÇLİ TAKSİR sorumluluğu gündeme gelir.
Şayet somut olayda madenin işletmesinde sorumlu olan failler, yaralanmanın / ölümün gerçekleşmesini öngörmesine rağmen bu sonucu göze alıyor, kabulleniyor, adeta “Olursa olsun, önemli değil.” diyor ise OLASI KAST sorumluluğu gündeme gelir.
Taksirli suçların cezası, kasten işlenen suçlara göre daha azdır. Çünkü failde suç işleme niyetinin olmadığı kabul edilir.
Kanaatimizce, bu zamana kadar gerçekleşmiş olan maden felaketleri sonucunda mahkemelerce verilen cezalar; işlenen suçun ağırlığı bakımından caydırıcılık ve adalet duygusunun tesisini sağlama bakımından yetersizdir. Bu yüzden, bu gibi iş güvenliği açısından ağır yükümlülüklerin bulunduğu, maden işçilerinin ağır yaralanmasına veya ölümüne yol açan suçlar bakımından, özel bir düzenleme yapılması yerinde olacaktır.
TAZMİNAT HUKUKU BAKIMINDAN
Vefat eden işçilerin suçtan zarar gören yakınları maddi tazminat niteliğinde,
-cenaze gideri,
-tedavi gideri,
-destekten yoksun kalma tazminatı
talep edilebilmektedir. Destekten yoksun kalma tazminatı, vefat eden kimsenin, ardında bıraktıklarına, hayatlarının belli bir dönemine yönelik yapması muhtemel maddi katkılarının, ölüme sebep olan tarafça karşılanmasına ilişkindir.
Manevi tazminat bakımından ise yüksek yargının ilkesel yaklaşımı şu şekildedir: Yargıtaya göre, bu gibi maden facialarında hükmedilen manevi tazminat, sıradan bir manevi tazminat gibi ele alınmamalıdır. Toplumun tamamında derin üzüntüler meydana getiren facialarda CAYDIRICILIK UNSURU ön plana çıkmalı ve NİSPEDEN DAHA YÜKSEK RAKAMLARA hükmedilmelidir.
SONUÇ
Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin farkındalık çok gelişmiş değildir. Gerek İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu gerekse de Maden İş Yerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği, ülke gerçeklerini yansıtmamaktadır. İşveren karşısında zayıf bir konumda olan, işini kaybetme kaygısı içinde çalışan işçiden, işyerinde görülen iş güvenliği eksikliklerini bildirmesi, tedbirler alınmazsa, işte çalışmaktan kaçınması gibi, uygulanması pek mümkün olmayan düzenlemeler içermektedir. Bu yönü ile mevzuatın, ülke gerçekleri de dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi ve işçinin içinde bulunduğu durum gereği, işyerinde iş güvenliği eksiklikleri konusunda denetim faaliyetlerinin artırılması, idari ve cezai yaptırımların çoğaltılması ve ağırlaştırılması gerekmektedir.
Milletimizin başı sağ olsun. Benzer felaketlerin yaşanmaması için her türlü önlemin alınması temennisiyle…
Kaynakça:
- Yiğit, Onur . "TAKSİRLİ BİR SUÇ TÜRÜ OLARAK MADEN KAZALARI". Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi 0 / 4 (Nisan 2014): 350-410 .
- İŞ KAZALARINDAN DOĞAN CEZA SORUMLULUĞUNDA KUSUR TESPİTİ Halid ÖZKAN, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 1
- Yargıtay 21. HD’nin 2016 / 15802 E. 2017 / 3195 K. 18.04.2017 T. sayılı içtihadı.